Şafak’ta toplanan üç dosttuk . Şiir ve edebiyat her yanımızı sarmıştı. Tutsağı olmuştuk adeta. Günlük ekemek kadar aziz ve değerliydi bizler için . Yani ben , Mehmet Ömer Kazancı ve kardeş kadar aziz , dostların en güzel olan rahmetli İsmet Özcan için . Üçümüzünde şiir ve edebiyat yaşamımızın bir yol haritası idi adeta. Kültür hayatımızın ortasındaydık . Dilimiz bizler için dillerin en güzeliydi. Üçümüzde Erbil’de yaşıyorduk . Yazdığımız metinlerin ilk dinleyzcisidik. Dostluk ortamı içinde değerlendiyorduk yazdıklarımızı. Dostluk kapımız herkese açıktı. Kazancı ile komuş idik. Birbirmizi görmek için zaman ,gece veya gündüz oluşuna zerre kadar önemsemezdik. Kaç şiir bizleri gece yarsında birleştirmedi ki. Kaç hikayenin yüzü hürmeti için birlekte olmadık ki . Dostluğumuzda saat ve zaman kavramı yoktu . sbahlara kadar kültürel konularda tartışmadan hiç üşenmezdik. İsmet Özcan’la her hafta en az dört veya beş defa görümemiz adet haline gelmişti. Özcan’ı görenler ondan bizleri sorarlardi . Erbil’de karşlatığmız dostlar , bizden onu sorarlardı . ‘’ İsmet görünmürü, Düz’dadı yoxa Erbildedi ? ‘’ diye. İsmet bana geldiğinde , hangi saata olursa olsun , ilk işim kızım Sümer’i , kazancı’nın evine göndermek olurdu. Her defasında bir solukta Kazancı gelirdi. Sürekli Türkmen edebiyatının bir adım ileriye gitmesi için projeler üretirdik. Dostuğumuzun yanında ortak bir şiir akımı yaratmak için çok kafa yorduk. Çok defa sabahın ilk saatların sınırında solduk. Ve böylece Türkmen şiir tarihinde ilk kez şiir akımın kurduk ve yine bir ilk olarak bir şiir bildirisi yayımladık. Bizleri cadırı altına alan şiirin adınıda ŞAFAK koyduk. Bildirinin ilk taslağını ben hazırladıktan sonra , iki dostuma verdim ve her ikisi de bildiriye kendi yorumlarına katarak , bildiriye nihai şeklini verdik.
Şafak Şiir Bildirisi
Şiir her zaman , her yerde çağına göre gelimiş ve kişilik kaazanmıştır. Damgasını yazın yaşamına göre vurmuştur. Şafak’da toplanan ozanlar şiirin etkinliğine inanmakta ve bu inanç ile şiirimizi yaşadığımız çağın, yani yirmici yüzyılın son çeyreğinin şiiri kılmaya uğramaktadırlar.
Şafak’çılar olarak şiirlerinde , söylev hevesine kapılmadan, süs ve söz sanatlarından yardım beklemeden , ölçü ne uyak tutsaklığına sıyrılmadan, nazım kolaylıklarının tuzağına düşmeden , içten geldiği geldiği gibi bir dili mümkün olduğu kadar enine boyuna kulanarak ,hata boyutlarının sınırlarını sürekli zorluyarak denemektedirler.
Gerçek ozanlar, çağlarını en iyi yansıtırlardır. Ölüm ,sevgi, yalnızlık, acı, umut , çağlar boyu insan oğlunu ilgilendiren ve üzerine hep eğildiği ve eğilebileceği konılar olmuştur.
Çağdaş ozan göre yüz değiştiren , bu konuları en derin duyarlık ,en bilinçli coşku ile kendine özgü bir şiirin sınırları , koşulları içinde işler.
Ozan çağının nabzı ve saatıdır. Çağının nabzı ve saatı olmayı başaramayan ozan çağdışı kalır. Çağ , durmadan akan bir ırmaksa , ozan bu ırmağı besleyen bir pınar, bu ırmaktan beslenen bir göldür. Sürekli olarak çağdan aldığı gibi ,sürekli olarakda çağla hesaplaşma zorundadır.
Çağın kalıcı olmayı isteyen isteyen ozan bir eliyle yaşadığı günü yoklar, bir eliyle degeleceği dener. Geleceğin denemesi , düşlemle , ve özlem gücü ile belirler. Ozan düşlemesi geleceğin uzantısıdır. Düşlemeyen ozan kendini aşamaz, çevresindeki insanlar için yeni dünyalar düşünemez.
Şafak şairleri (Türkmen şiirine) bu doğruluklarını boyutlar kazandırmaya çalışmaktadırlar. Şiirlerini halk ekininden beslemeyi de halkımızın dilinden düşmeyen Horyatlardan yaralanarak zenginleştirmeyi de unutmamaktadılar. Böylece Şafak bir yandan çağdaş dünya şiirini kavrama , öte yandan Türkmen toplumunun bir öz ürünü olma bilinci içindedeir. Şafak , acı ,sevinç,bunalım, umut, öfke , isyan , dostluk duygularını getiren yeni bir günün başlangıcıdır. Şafak şiiri de tüm bu duyguları şiirimize getiren yaşamın şiirleri , yaşamın atar nabzıdır.
Şafak şiiri gerçekle- düşün , soyutla – somutun buluştuğu noktadır. Kalıplaşmışın ,alışmışın ötesindedir hep. Hazır kalıplar içindeen değil ,özgürlüklerden yola çıkan sözcüklerin seslerle kaynaşmasından oluşan hiç bir sözcüğün rastgele yer almadığı , hiç bir şeyin raslantıya bırklmadığı şiirdir..duyğuları kalıplaşma tehlikesinden kurtarıp yepyeni teptaze bir şiir diline ulaşarak ,çoğu kez ilk okuyuşta kendini kolay ele vermeyen şiirdir Şafak şiiri.
Şafak , şiiri genç ozanların eski örnekle uyup ,yalnız kalsiklerden öğrenmek yalnız kalsiklerden öğrenmek zorunda olmak düşüncesini red ederek , gerçek ozanlar kendi biçimlerini kendileri yaratır ilkesine inanıp , günümüzün sanat tekniği dünkü tekniklerden üstündür gerçeğini kavrayan duygudaşların ortak yapıtıdır.
Dilde özleşmek akımının önemini ilk plandan tutan ,anlatımda açıklğı kurallaştırmayı uğraşan ozanlar , Şafak şiiri , Türkmen toplumunun öz bağrından yükselen sesidir. Şiirde neler yaptıklarını bilen , çağdan neler alıp neleri almayacaklarını kavrayan , nelere karşı çıkacaklarının bilincinde olan ozanların şiiridir . 1990
Şafak kitabının basımı ve diğer olaylar
Uzun bir uğraş ve bir çok hayal kırıklığından sonra kendi çabamazıla ortak şiir kitabı bin bir zorlukla basıldı. ( O zaman Türkemen yazarlarıın tek yetkili organı olan Türkmen kültür Müdürlüğü , kitabımızı bir grubu temsil ettiğinden dolayı bahanesiyle basılmasını onay vermedi). Kimileri Şafaka karşı tavır almasına rağmen , kültür ortamıızda çok iyi karşılandı . O sıra bizlerden daha sık Kerkük’e giden İsmet Özcan , her gelişinde adeta senivçten kuşlar gibi pır pır uçuyordu. Hamza hamamcı , Kahtan Hürmüzlü gibi değerli yazar ve şairlerin isimlerini sayrak ‘’ Hepsi Şafak’tan övgü ile söz ettiler. İlerde grubumuz yeni kitap çıkartırsa katılmak istiyorlar ‘’, biraz soluklandıktan sonra ‘’ Üsat kahtan dedi ki, şafak akımı çağdaş şiirimizin yüz akıdır , dedi ‘’. Sevgili İsmet akımımızı ve şiir bidlirimiz olumlu bakan Şiirmizde ünlü isimleri kucaklamamız gerekli olduğuna yürekten inanıyordu. Bu olmlu seslere rağmen ,Kasım sarıkahya hariç hiç kimse Şafak akımı hakkında bir değerlendirme yazısı yazmadı. Umut dolu idik . Durmaya ve bir köşeye çekilmeye hiç birimizin niyetimiz yoktu.
Şafak’ın kötü kaderi
Şafak’ın basınından bir kaç ay sonra 1991 başından itibaren 2. korfez savaşı patlak verdi. Savaş ambargolara , acılara , yoksulıklara neden oldu. Şafak bu zor şartlarda gün ışğına çıktığından dolayı , şanzsız bir dönem yaşadı. Şafak ‘ı uzun ömürlü , direnen bir şiir ekolü olarak düşünmüştük , ancak Irak çözülme durumuna gelmişti artık. Herkes acı çekiyordu. Belirsiz durum , dost Mehmet ömer kazancı yı , Bağdat’ta yaşamak zorunda bırkatıktan sonra sevgli Kardeş ve dostumuz İsmet Özcan ‘da emekilye ayrılıp Tuzhurmatı’da ikamet etmeye başladı. Irak’ın şehirlerarası irtaibat kesilmiş durumdaydı. Ben de 1993 yılının nisan ayında ırak’ı terk etmemle, ve 1994 sevgili İsmet özcan’ın aniden , çok genç ve verimli bir yaşta ölmesiyle , aramızdaki bağlantı tamamen kesilmiş oldu. Ancak Şafak her zaman içimizde canlı kaldı. Kazncı dostumla yıllar sonra mektupleşmemizde Şafak’ı hep andık. Arasıra Şafak kitabındaki ortak şiirlerimizi okurken , ne yalan söleyeyim , 20 yıl geçmesini rağmen karşımada çepcanlı , her şeyile yaşayan , soluyan , etkileyici bir şiir görüyorum .
Cenevre 26.6 .2010
Şafak’tan Şiirler
Gel
İsmet Özcan
Gözler görmesin Duymasın Kulaklar Bir yaprak çal Takvimin son sayfalarından Cıvıl cıvıl Geçi versin ,Üstümüzden kumrular Bir daha dönmesin Geriye zaman
Linda
İsmet Özcan
Kaderi tanıdığım Menekşe kokan yıllaımda İlk sendin Ruhumu yaklayan Sendin saman yolunda Beni sarhoş gezdiren Linda Gözümün çiçeği Linda Çeyrek çağ oldu Kederimin ömrü Düşlerimde gezinen Dikenli ellerin Naylonda olursa Ne var Bir demet çiçek Hiç mi Sunmayacak ..?!
Kerkük Treninin Ardından
Dr.Mehmet Ömer Kazancı
Bir tren vardı Büklüm büklüm Salı verirdi dumanını Evlerimizin üstüne Püf püf diye okşardı Vagonlarını Ardıca çekerken Bir istasyondan Diğerine
# Bir tren vardı Kuşlarla birlikte Evimizin önüden geçerdi Sicim sicim ter dökerdi.
Bir tren vardı Kerkük’ün göğsüne Başını dayardı Yorulduğu zaman .
Bir tren vardı Düdük çalarken Şerefine kadeh kaldırırdı Dayı Ümüş Musalla’dan Salavatlar okurdu Öksüre öksüre Hoperlorlu Nakışlı Minaredn
Bir tren vardı Kerküğe girerken Babasız çocuklara El salardı Un taşırdı Kıtlık günlerinde Oradan oraya Savaş günlerinde Asker taşırdı Cepheye .
Bir tren vardı Mışko’nun Fatma’sını Gelin götüürdü Kankalasında Erbil’in kalesine Kerküğün kalesinden.
Bir tren vardı Her şeye yarardı Her şeye yarayan Bir tren vardı .
Hikemiyat
Nusret Merdan 1 Ben Ne cehenmi Ne de ceneti İsterim tanrım Kerkük’te ölsem Yeter
2 Bir deniz vardı rüyamda Onu çaldılar Yüz Horyat çağırsam Geri gelmez Elleri Kelepçede .
3 Elde var hüzün Bu dert başka dert Bölsende aynı şey Çarpsan da Elde var hüzün
4 Öldürmeyin Martıları Mariya sever onları Tek kurşun atmayın Mariya ölür sonra. 5
Sevdalanmışım sana Elimi hangi suya atsam Sen çıkarsın karşıma !
|